28 Şubat 2015 Cumartesi

Zikir Nedir

Zikir nedir?


Sual: Zikir nedir ve nasıl yapılır?
CEVAP
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Zikir, hatırlamak, anmak demektir. Hatırlamak da kalble olur. Söylemekle olmaz. Şimdi üç türlü zikir bilinmektedir:
1- Dille, söylemekle yapılan zikirdir. Söylerken, kalb birlikte hatırlamaz. Yalnız dille söylenen zikrin, kalbi temizlemekte faydası pek az olur. İbadet sevabı hâsıl olur. Aşağıdaki âyet-i kerime kalben zikretmeyenler içindir:
(Kalbleri Allahü teâlâyı zikretmeyenlere azap vardır.) [Zümer 21]


2- Yalnız kalble yapılan zikirdir. Dil söylemez. Üç ayet meali şöyledir:
(Rabbinizi, yalvararak ve gizli ve sessiz çağırınız!) [Araf 55]


(Kalbler, ancak Allahı zikretmekle itminana [sükûna, rahata] kavuşur) [Rad 28]


(Rabbini, içinden zikret!) [Araf 205]


Daha başka birçok âyet-i kerimede ve sayısız hadis-i şeriflerde ve din büyüklerinin kitaplarında bu zikir bildirilmektedir.


3- Dille kalbin birlikte yaptığı zikirdir. Allah adamları, Evliya-i kiram, yükseklere eriştikten sonra, böyle zikri yapabilirler. Kalble yapılan zikir, en önce Fahr-i âlem efendimizin hicret gecesinde, Sevr dağındaki mağarada, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık’a diz üstüne oturtup, gözlerini kapamasını emrederek sessiz yaptırdığı zikirdir. İki âyet-i kerime meali:
(Hep sadıklarla birlikte bulunun!) [Tevbe 121]


(Rablerini isteyenlerle beraber olmağa çalış!) [Enam 52]


Bu iki ayeti kerime meali büyüklerle rabıtayı bildiriyor. Bu rabıtayı yapmak, (Allahü teâlânın sevdiklerini hatırlamak, rahmet etmesine sebep olur) hadis-i şerifine uymaktır. Bunlar gibi, başka âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler de vardır.


Mazher-i Can-ı Canan hazretleri buyuruyor ki:
Üç türlü zikir vardır:
1- Kalb karışmadan, yalnız dil ile söylemektir. Bunun faidesi yoktur.


2- Ağızla söylemeyip, yalnız kalble yapılan zikirdir. Buna, tasavvufta Zikr-i hafi denir. Bu da, yalnız Zat-ı ilahiyeyi zikirdir. Yahut sıfatlarını düşünerek yapılır. Nimetleri de düşünülürse Tefekkür denir.


3- Kalble ve dille birlikte zikirdir. Dille kendi işitecek kadar söylenirse, buna da Zikr-i hafi denir. Âyet-i kerimede emrolunan, bu zikr-i hafidir. Başkası da işitirse Zikr-i cehri denir. Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, zikr-i hafinin zikr-i cehriden efdal olduğunu gösteriyor. Resulullahın hazret-i Ali’ye öğrettiği zikr-i cehri, kendi işitecek kadar olan zikirdir ki, hakikatte zikr-i hafi demektir. Zikirden önce kapıyı kapattırması da, böyle olduğunu gösteriyor. (Makamat-i Mazheriyye 11.mektup)


Zikretmek, Allahtan başka şeylerin sevgisini, onlara düşkün olmağı kalbden çıkarmak içindir. Kalbin mahlûklara bağlılığını yok etmek için en iyi ilaç zikirdir. Hadis-i şerifte, (Zikrederek, kalblerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olun!) buyuruldu. Bunun için, “Allah’a, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, kalbin mahlûklara olan bağlantılarını kesmek, onu dünya zevklerine düşkün olmaktan kurtarmak lazımdır. Kalbi kurtarmak için de, zikirden daha faydalı bir ilaç yoktur” demişlerdir. (Tefsir-i azizi)


Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun ismini söylemekle veya çok sevdiği bir Velisini görmekle olur; çünkü hadis-i şerifte, (Onlar görüldüğü vakit, Allah hatırlanır) buyuruldu. İsmini işitirken, söylerken, başka şey düşünülebilir. Onu hatırlamak şüpheli olur. Onu devamlı hatırlamak için, her gün binlerce söylemek lazım olur. Evliyayı severek, inanarak görünce, muhakkak hatırlanacağı müjdelendi. Görmek gözle olduğu gibi, Velinin şeklini, suretini, kalbine, hayaline getirmekle de, görmüş gibi olup, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Böyle, kalble görmeye rabıta denir ki, kalbi, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmekten, onları düşünmekten kurtaran vasıta ve temiz kalbe, ihlâsa kavuşturan yoldur.


İmam-ı Rabbani hazretleri, 231. ve 266. mektuplarında, yüksek sesle zikrin bid’at olduğunu bildirmektedir.


Hatm-i hâcegân nedir?
Sual: İmam-ı Rabbânî hazretlerinin hatm-i hâcegânı nasıldır?
CEVAP
Hâce hoca, hâcegân ise hocalar demektir. Hatm, Kur'an-ı kerimi veya bir zikri baştan sonuna kadar okuyup bitirme demektir. Hatm için hatim veya hatme de deniyor. Hatm-i hâcegân, Nakşibendî yolunda okunan belli bir zikir demektir. Buna hatme-i hâcegân da diyorlar.


Her gün beş yüz kere kelime-i temcid yani (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) okumak, başlarken ve bitirince yüz kere salevat-ı şerife getirmek İmam-ı Rabbânî hazretlerinin hatm-i hâcegânıdır. Ehl-i sünnet itikadında olup da bu büyük zatı seven, bu tesbihi kendine ders edinmeli, her gün düzenli okumalıdır.


İmam-ı Muhammed Mâsum hazretleri buyuruyor ki:
Dertlerden kurtulmak ve murada kavuşmak için 500 kere (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) demeli, okumaya başlarken ve okuduktan sonra yüzer kere salevat-ı şerife okuyup dua etmelidir. (2/33)


(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) kelime-i temcidini bir seferinde 500 kere okumak şart değildir. Parça parça da okunabilir. Abdestli okumak da şart değildir. Ancak abdestli okunması elbette daha faziletli olur.


Dilek ve isteklerimizin yerine gelmesi ve sıkıntılardan kurtulmak için kelime-i temcidi 500 kere okumalı. Bu, İmam-ı Rabbânî radıyallahü anh’ın hatm-i hâcegânıdır. (Kıymetsiz Yazılar)


Dinimize, dünyamıza gelecek zararlardan kurtulmak için her gün 500 defa kelime-i temcid okumalıdır! (Tefsir-i Mazheri)


İmam-ı Rabbânî hazretleri, cinden korunmak için ve korkulu zamanlarda, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il-aliyyil azîm) okunmasını emrederdi. (Berekat-S. Ebediyye)


Bir hadis-i şerif:
(“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il aliyyil azîm” okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.) [Hâkim, Ebu Nuaym]


Kelime-i temcid okumak, bu kadar kıymetli olduğu gibi, salevat-ı şerife okumak da çok kıymetlidir. Bir hadis-i şerif:
(Her gün yüz defa salevat-ı şerife getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve Kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberanî]


Hatm-i hâcegân okununca, hem salevat-ı şerife getirilmiş, hem de kelime-i temcid okunmuş olur.

26 Şubat 2015 Perşembe

Dini Bayramlar











Bayram günleri


Bayram günlerinin de fazileti büyüktür. Kurban bayramının 1.2.3. günlerinden sonraki gecelere Kurban bayramı geceleri denir. Ramazan-ı şerifin son günü ile bayramın ilk günü arasındaki geceye de Ramazan bayramı gecesi denir.Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.) [İbni Mace, Taberani]

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tevbe reddolmaz. Ramazan ve Kurban Bayramı'nın birinci geceleri, Berat Gecesi ve Arefe Gecesi.) [İsfehanî]

(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İbni Asakir]

Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyet’e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir. Bayram gecelerini ihya eden, büyük saadete kavuşur. Kurban Bayramı geceleri, bayramın 1., 2. ve 3. gününden sonraki gecelerdir. İki hadis-i şerif:
(Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.) [Taberanî]

Ramazan bayramında bayram namazından önce tatlı yemek, hurma yemek, hurmayı 1, 3, 5 gibi tek adet yemek, teke riayet etmek, sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever.) [Buhari]

Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın evinde böyle şey yapılmasının uygun olmayacağını bildirerek, onların susmalarını söyledi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhari)

Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, [mümin], herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusuru için kimseye darılmamak gerekir.

Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemeli. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.) [Buhari]

(Müslümana üç günden fazla dargın duran Cehenneme gider.)[Nesai]

(Birbirine dargın iki kişiden, hangisi önce selam verirse, günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, melekler alır. Selam almayana da şeytan, sevinçle iltifatta bulunur.) [İbni Ebi Şeybe]

(Müminin kardeşine üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün sonra, ona selam verip hatırını sormalıdır. Onun selamını alırsa, birlikte sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.)[Ebu Davud]

(Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha girer.) [Beyheki]

(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü teâlâya arz olunur. Allahü teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu mağfiretten, birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Allahü teâlâ, “O iki kişi barışıncaya kadar amellerini bana getirmeyin” buyurur.) [İ. Malik]

(İki kişi, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.)[İbni Hibban]

Ramazan gittiği için değil, günahlarımızın affolduğu için, büyük sevab ve nimete kavuştuğumuz için bayram yapıyoruz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allahü teâlâ meleklere, “İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?” diye sorar. Melekler de, “Ücretini almaktır” derler. Allahü teâlâ da, “Siz şahit olun ki, Ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm” buyurur.) [Beyheki]

Peygamber efendimiz, (Ramazan ayının son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir gecesi mi?) diye sual etti. Onlara, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir) buyurdu. (Beyheki)

Bunları bilen Müslüman nasıl sevinmez ve bayram etmez? Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin def çalıp oynadığını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın evinde böyle şey yapılmaz, susun) dedi. Düğünlerde ve bayramlarda, kadınların def çalmaları caiz olduğu için, Peygamber efendimiz hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, sevinç günleridir) buyurdu. (Buhari)

Hazret-i Ali, (Bugün, orucu kabul edilenlerin ve günahları affedilenlerin bayramıdır) buyurdu. Hadis-i şerifte de, (Ramazan ayında, içkiye devam eden, ana babasına âsi olan ve sıla-i rahmi terk eden hariç, herkesin günahları affolur) buyuruldu. (Gunye)

Eğer bunlar tevbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. Ramazandaki sevablar bilinseydi, (Her gün ramazan olsa) denirdi. Hadis-i şerifte, (Ramazan ayındaki özel sevablar bilinmiş olsaydı, bütün yılın ramazan olması istenirdi) buyuruldu. (Ebu Nasr)

Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara… Bunlar, asıl bayramı ahirette yapacaklardır!

Bayram geceleri
Sual:
S. Ebediyye’deki, “Kıymetli geceye, kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü öğle namazı vaktinden, o gecenin fecrine kadar olan zamandır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri böyle değildir. Bu dört gece, bu günleri takip eden gecelerdir” ifadesi hangi kitaptan alınmıştır?
CEVAP
Dürr-ül muhtar
kitabının itikâf bahsinde şöyle deniyor:
Bil ki, geceler günlere tâbidir. Bundan, yalnız Arefe gecesiyle Kurban bayramı geceleri müstesnadır. İnsanlara kolaylık olmak için, bu geceler, geçen gündüzlerine tâbidir. Velvalciyye'nin kurban bahsinde de beyan edilmiştir.

Bayramda yiyip içmek
Sual:
Mektubat’ta, (Bayramda yiyip içmek, yıllarca nafile oruçtan daha sevabdır) buyuruluyor. Yiyip içmek niye sevab oluyor ki?
CEVAP
Burada sevab olan, yiyip içmek değil, oruç tutmayarak Allahü tealanın emrine uymaktır. Bayram günü oruç tutmak haram olduğu için, oruç tutmamanın, yani dinin emrine uymanın, nafile oruçtan daha kıymetli olduğu bildiriliyor.

Bayram ziyaretleri
Sual: Bayram ziyaretlerinde neye dikkat edelim, önce kimleri ziyaret edelim?
CEVAP
Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret lazım değildir. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Salih arkadaşları ziyaret de çok sevaptır. Ziyaret, yalnız Allah rızası için olmalıdır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Hak teâlâ, buna bir melek gönderir. Melek o adama der ki:
- Böyle nereye gidiyorsun?
- Bu köyde bir arkadaşım var. Onu ziyarete gidiyorum.
- Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da onun için mi gidiyorsun?
- Hayır, sırf Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.
- Müjdeler olsun sana! Beni Allahü teâlâ gönderdi. Hiçbir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için Allahü teâlânın sevgisine mazhar oldun.)
[Hakim]

(Hiç bir kul yoktur ki, din kardeşini Allah için ziyaret etsin de, bir melek, "Ne iyi ettin, Cennet sana helal olsun" demesin. Allahü teâlâ da buyurur ki: "Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer".)
[Ebu Ya’la]

Hikmet ehli diyor ki:
(Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme senden bıkarlar.)

Allah rızası için müslümanı ziyaret etmek çok sevaptır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha çok sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevap alır.) [Taberani]

Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.

Ev sahibi imam olur. Yahut onun tayin ettiği zat imam olur. Bir kimse, layık olsa da, teklif edilmeden ziyarete gittiği yerde imamlığa geçmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kavmi ziyarete giden, onlara imamlık yapmasın!) [Tirmizi]

Davete gitmek
Sual:
Her davete gidilir mi?
CEVAP
Yemekte günah işleniyorsa gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir.

Düğün yemeğine davet olunanın gitmesi sünnet, başka ziyafetlere gitmek müstehaptır. Bazı âlimler ise, (Düğün yemeğine gitmek vacip, diğer davetlere gitmek sünnettir) demişlerdir. Müslümanın müslüman üzerindeki beş haktan biri, davetine icabettir. Yani davetini kabul edip gitmektir. Hadis-i şerifte, (Davete icabet ediniz) buyuruldu. (Müslim)

Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir!

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır.) [Deylemi, Hâkim, İbni Lâl, Dare Kutnî, Hatib]

Samimi olarak davet edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Davete icabet etmeyen, Allah’a ve Resulüne asi olmuş olur.)[Buhari]

(Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.)
[İsfehani]

(İki kişi birden davet ederse, kapısı yakın olana icabet et! Çünkü kapısı yakın olanın hakkı daha önce gelir.) [Buhari]

El öpmek
Sual:
Bayramda herkesin eli öpülür mü, yani kimlerin eli öpülür, kimlerin eli öpülmez?
CEVAP
Herkesin eli öpülmez. Ana babanın, bir de âdet olduğu için yaşlı akrabaların elini öpmek caizdir. Arkadaşın elini öpmek haramdır. Kadın kocasının elini öpebilir, fakat, kendine namahrem yani yabancı erkeğin, erkek de yabancı kadının, zaruret olmadıkça, elini öpemez.

Öperken eli alna koymak
Sual:
Eli öpülmesi caiz olan kişilerin, ellerini öperken, alna değdirmek caiz midir?
CEVAP
Değdirmek gerekmez, değdirilirse de, âdet olduğu için mahzuru olmaz.


Sitemize Oyunlar Eklendi!!

Sitemize Oyun Sayfası Ekledik


Öğrenerek Eğleniceğiniz Birbirinden eğlenceli oyunlarla sizleri buluşturuyoruz.

İŞTE OYUNLARIMIZIN ADRESİ:

BURAYA TIKLA..


 

 

23 Şubat 2015 Pazartesi

İmamlık VE Cemaat

İmamlık ve Cemaat


Aklı olan, bûluğ çağına eren, hür olan ve zorluk çekmeksizin topluca namaz kılmaya gücü yeten müslüman erkeklerin toplanıp cemaatle cuma namazını kılmaları farz, bayram namazlarını kılmaları vaciptir. Diğer farz namazları cemaatle kılmaları ise, müekked sünnettir.


(Cuma namazından başka farz namazların cemaatle kılınması, Malikîlere ve bir kısım Şafiîlere göre de bir müekked sünnettir, İmam Ahmet ibni Hanbel ile Ebu Sevre ve Davudi Zahirî ile diğer bazı müctehidlere göre vacibdir. Bu halde bir şahsın tek başına namaz kılması haramdır. İbni Rüşd, İbri Bişr ve bir kısım şafiîlere göre ise, beldelerde bir farzı kifayedir, her mescidde cemaatle namaz kılınması sünnettir. Bir kimsenin özel olarak yalnız başına cemaatle namaz kılması da mendubdur. Hanbeli fıkıh alimlerinin açıklamalarına göre, esasen cemaatle namaz, ikamet ve sefer halinde vacib, hem de sünnet yerine getirilmiş olur. Cemaatin farzı ayn olduğunu söyleyenler de vardır.)


İslam'da cemaatle namaz kılmaya büyük önem verilmiştir. Büyük sevaba ermek için ve ihtilaftan kurtulmak için cemaatle namaz kılmaya devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa, fazilet de o derece çoğalmış olur. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, yalnız başına namaz kılmanın sevabından yirmi yedi kat fazladır.
Cemaate devam, İslam nişanlarından ve iman alametlerindendir. Cemaatle kılınan namaz ile müslümanların birliği ve birbirine bağlılığı gösterilmiş olur. Müslümanlar arasında bir sevgi ve dayanışma duygusu uyanır, bilmeyenler bilenlerden faydalanır, iyi kimselerin arkadaşlığı ile yapılan ibadetlerin ve duaların Allah yanında kabule yakın olacağı daha ziyade umulur.

Cemaatle kılınan namazda, kendisine uyulan zata "İmam" denir. Bu zatın bu görevine de "İmamet" denir. İmama uymayan, bir kimsenin kendi namazını imamın namazına bağlamasına "İktida, ittiba" adı verilir. Bu uyan kimseye de "Muktedi, müttabi, memum" gibi adlar verilmiştir. Kendi başına namaz kılana da "Münferid" denir.

İmametin başlıca şartları: İslam, buluğ, akıl, erkek olmak, Kur'an okuyabilmek ve özürden beri olmaktır. Bu şartlara sahip olmayanlar imam olamazlar. Bu konu aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır.

Cemaat arasında imamete en yararlı olan, sünneti en iyi bilen (fıkıh bilgisi olan) kimsedir. Bunda eşit olsalar, okuyuşu daha güzel olandır. Bunda da eşit olsalar takvası daha çok olandır (haramdan daha çok kaçınandır). Bu üç vasıfta eşit olsalar, yaşta büyük olandır. Bunda da eşit olsalar, ahlakı daha güzel olandır (yumuşak huylu ve daha çok haya sahibi olandır). Bu hususta da eşit olsalar, yüzce, sonra soyca, sonra sesçe, sonra elbise bakımından temizlikçe güzel olandır. Bunların hepsinde eşitlik kabul edilecek olursa, aralarında kur'a çekilir. Bütün bunlar imamlık görevine verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Bunun içindir ki bu görevi eskiden bulundukları yerlerde idareciler üzerlerine alırdı.
Bununla beraber cemaat arasında ev sahibi veya o yerin görevli imamı bulunursa, bunlar tercih olunurlar, aranan vasıfları toplamış olmasalar bile yine tercih edilirler.

Başkasının evinde imam olacak kimse, ev sahibinin izni ile imamlık yapar. Başkasının evinde tek başına namaz kılacak olan kimse de, ev sahibinden izin istemelidir, faziletli olan budur.

Fasıkın (aşikare haram işleyenin) ve bid'at sahibi olanın (din işlerine dinde olmayan şeyleri karıştıranın) imameti tahrimen mekruhtur. Çünkü fasık din işlerinde saygılı bulunmaz, İmam Muhammed ile İmam Malike göre, bunlara uymak esasen caiz değildir.

Bid'at sahibine "Mübtedi" denir ki, inancı sünnet ve cemaat ehlinin inancına aykırı olan kimse demektir. Bid'at sahibine uymanın kerahetle caiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir. Eğer inancı küfrü gerektiriyorsa ona uymak bütün Hanefilerce de caiz olmaz. Şefaati, kabir azabını ve hafaza meleklerini inkar etmek gibi...

Kölelerin ve babası belli olmayanların imamlığı mekruhtur. Çünkü bunlarda cehalet daha fazla olur. Bilgili oldukları takdirde imamlık yapabilirler. İki gözü kör olan da imam olabilir. Fakat görür kimselerin imamlığı daha faziletlidir. Bununla beraber iki gözü görmeyenin imamlığında kerahet olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü bu kimse özürlüdür, elbisesinin temizliğine fazla dikkat etmeyebilir.

Erkeklerin kadınlara ve henüz bûluğ çağına ermemiş çocuklara uyup namaz kılması caiz olmadığı gibi, aklı yerinde olanın bunağa, Kur'an okuyucusunun okuyamayan (ümmî) kimseye, kıraati olmayanın dilsize, elbisesi temiz olanın elbisesi pis olana, avret yerleri kapalı olanın açık bulunana, özrü olmayanın özürlüye, bir özürlünün özrü değişik başka bir özürlüye uyması da caiz değildir. Ancak özürleri bir olanların birbirlerine uymaları caizdir.

Kadının kadına imamlığı kerahetle caizdir. Eğer kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, İmam olacak kadın aralarında durur, onların önüne geçmez. Bu öne geçme de mekruhtur.

Abdestte ayaklarını yıkamış olan kimsenin ayaklarına mesih yapmış olan kimseye, abdest alanın teyemmüm etmiş olana, ayakta namaz kılanın oturarak namaz kılana, boyu dik ve doğru olanın rukü derecesinde kanbur olana uyması (iktidası) caizdir. Son üç şekildeki uymanın cevazına İmam Muhammed muhaliftir.

Farz namaz kılanın nafile namaz kılana veya başka bir farz kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın farz namaz kılana uyması caizdir. Örnek: Öğlenin farzını kılmış olan bir kimse, öğle namazını kıldırmakta olan imama uyacak olsa, bu ikinci defa kılacağı namaz bir nafile olarak caizdir.

Bir kimsenin, haklı olarak kendisinden hoşlanmayan bir cemaate namaz kıldırması mekruhtur. Fakat hoşlanmayacak bir durum veya imamlığa daha ehliyetli bir kimse yoksa, cemaatin hoşlanmasına bakılmaz. Çünkü bu halde cemaatin hoşlanmaması yersizdir.

Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Yeter ki imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Şöyle ki: Müslümanların fıkıh bakımından mezhebleri değişik olsa da, esasta bir olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta en faziletli olan, her müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhepte bulunup da namazın farzlarına riayet eden herhangi bir imama uyulması, yalnız başına namaz kılmaktan daha faziletlidir. Şu kadar var ki, bir müslim kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz; bir Hanefinin, burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen bir Şafiîye uyması gibi...

(Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhati için şart olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin) mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının tamamını mesh etmemiş olan Şafiî veya Hanefî bir imama uysa namazı sahih ulur. Çünkü böyle bir mesih, her ne kadar Malikî ve Hanbelî mezheplerinde sahih değilse de, Hanefî ve Şafiî mezheplerinde sahihtir.)

İmam olan zat, cemaate nefret verecek şeylerden sakınmalıdır. Bir imamın kıraati veya tespihleri cemaati usandıracak derecede uzatması uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi ile yetinmelidir. Çünkü bu uzatma cemaate usanç verir, bu ise mekruhtur. Cemaatle kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu sevaptan başkalarını mahrum bırakmaya sebebiyet vermek uygun olmaz. Cemaatin uzatmaya razı olmaları halinde kerahet olmaz.

Bununla beraber cemaatin rüku ve secde tespihlerini ve teşehhüdü sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeyecek bir şekilde imamın acele etmesi de mekruhtur. Cemaatin yetişmesi için, imamın rüküu uzatması da mekruhtur.

İmamın kendisine kolay gelen ayet ve süreleri okuması vaciptir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu ayetleri okumamalı, cemaatin yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: imam bir ayette yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet miktarı veya namazın caiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rüküa gitmelidir, yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu miktar okumamış ise, başka bir ayete geçmelidir.
160- İmamın cemaatten en az bir arşın yüksekte veya alçak bir yerde durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaattan bazı kimseler bulunursa mekruh olmaz.

İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini veya sesinin işitilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz.

Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak miktardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Amma namaz mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı alimlere göre, Beytül-makdis gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz değildir.

İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan imama uymak sahih olmaz.

Yine, camide veya başka bir yerde imam ile muktedi arasında kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.

Cemaate kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, saygıya aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.

Cemaatin birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin bir kadın veya mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için evde ailece cemaatle kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan kat kat faziletlidir. Fakat bir özre dayanmaksızın evde cemaatle namaz kılıp camiye gitmemek bid'at ve mekruh sayılmaktadır. Mescidlerde ve camilerde cemaatle kılınan namazların fazileti daha çoktur. (146. maddeye bakılsın.)

Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında durur, iki ve daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. Keraheti olmayan duruş bu şekildedir. Cemaatin imamdan ilerde durması ise caiz değildir. Bu hususta secde yeri değil, ayakların yeri esas alınır. Cemaatin topuklarının imamın ayak topuklarından ilerde olmaması yeterlidir.
(İmam Malik'e göre, cemaatin imamdan önde durması mekruh ise de, namazın cevazını engellemez.)

Muktedi (imama uyan kimse), imama uymayı niyet etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymayı niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırmakta bulunsa, bu iktidası (imama uyması) caiz olmaz.

İmamın sesi kafi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rüküdan kalkarken de "Rabbena ve lekel-hamd" denilir, yüksek sesle yine selam verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevabdan mahrum olmayı gerektirir, imamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidirler.

İmam birinci selamı ikinci selamdan daha yüksek sesle alır ki, bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle alınması cemaate bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha çok birinci selamda görülür.

İmam selam verince, muktedi de teşehhüdü bitirmiş ise selam verir. Salat-Selam ve duayı bitirmek için selam vermeyi geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selam vermesi de caizdir.

İmam namazdan sonra iki tarafa selam verirken "Aleyküm" sözü ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaati kasteder. Cemaatten her biri de sağ tarafa selam verirken o taraftaki meleklerle cemaati ve imam eğer o tarafta veya kendi hizasında ise imamı da kasteder. Sol tarafa selam verirken de o taraftaki meleklerle cemaati ve imam o tarafta ise imamı kastederek onlara selam vermiş olur. Yalnız başına namaz kılanlar da bu selam ile yalnız Hafaza meleklerini kastederler.

Cemaat selamdan sonra: "Allahumme entesselâmü ve minkesselâm, tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" (*) cümlesi okununcaya kadar yerlerinde dururlar. Sonra yerlerinden kalkıp sünneti veya duayı başka uygun bir yerde tamamlarlar. Bundan ziyade yerlerinde durmaları kerahete girer. Farzdan sonra saffı bozmaları müstahabtır. Bunu yapmakla sonradan gelenler namazın tamamlanmış olduğunu anlarlar.

İmam selam verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, imam serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. Böylece kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse çıkıp işine gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği takdirde cemaate doğru döner. Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz; çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat namaz bitmiş olmayıp, kılınacak sünnet bulunursa, imam "Allahumme entesselâmü ve minkesselâm" denilinceye kadar yerinde durur, sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye veya geriye çekilerek o sünnet namazı kılar. Eğer kendisi başka bir şeyle uğraşmayacaksa, bu sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü sünnetlerin evde kılınması daha faziletlidir. Ancak cemaat imam hakkında kötü bir zan besleyecekleri düşüncesi varsa, sünnetleri eve gitmeden kılmalıdır.

Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler. Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha güzeldir.

Cemaat, kıyam rükü, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde, Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama uyarak bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken kıraat rüknünde imama uymaz, imamın aşikare okuduğu Kur'anı dinler ve susar.
Bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. Bu iki zata göre, aşikare okunan namazlarda cemaatin okuması tahrimen (harama yakın) mekruh olduğu gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatin okuması böylece mekruhtur. İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için imamın okuması, cemaatin da okuması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:

"Kimin imamı varsa, imamın okuyuşu o kimse için de okuyuştur" Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatin da kıraat yapmasını caiz görmüştür.

(İmam Malik'e göre, gizlice Kur'an okunan namazlarda muktedi (imama uyan) da gizlice okur; bu müstahsendir. İmam Ahmed'e göre, gizlice okunan namazlarda muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın namazlarda aşikare okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitmezse, o da kıraatta bulunur, bu vacibdir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı dinlemesi gerekir. İmam Şafîî'ye göre de, gizlice Kur'an okunan namazlarda muktedi, Fatiha'dan başka ayetler de okur. Aşikare kıraat yapılan namazlarda ise, eğer rek'atı kaçırmayacaksa, yalnız Fatihayı gizlice okur.)

İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini yukarı kaldırmasa, Sübhaneke'yi okumasa, rükü ve secde tekbirlerini almasa ve bunlardaki tespihleri söylemese, "Semiallahu limen hamideh" demeyi, tahiyyatı ve selamı terk etse veya teşrik tekbirini getirmese, cemaat bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat imama uymaz.
İmam Muhammed'e göre imam, "Sübhaneke'yi terk edip Fatiha'yı okuduktan sonra sûreye başlamış olsa, artık cemaat da "Sübhaneke"yi okumaz.

İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilavet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, cemaat da terk eder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini ashabı kiramdan rivayet edilen mikdardan ziyade alsa veya cenaze namazında dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci rekata kalksa, cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekata kalktığı zaman bakılır: Eğer imam dördüncü rekattan sonra oturuş (ka'de) yapmışsa, cemaat oturarak bekler, imam hemen dönüp teşehhüdü iade etmeksizin selam verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam kalktığı beşinci rekat için secdeye varırsa, cemaat kendi başına selam verip namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü rekatın arkasından oturuş (ka'de) yapmamış ise, cemaat yine bekler. Eğer imam hemen kıyamdan ka'deye dönüp ondan sonra selam verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam beşinci rekatı secde ile bağlarsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selam vermesi fayda vermez.

Vitir namazında, cemaat daha Kunut duasını bitirmeden imam rüküa varsa, cemaat da varır. Ancak Kunut duasından henüz hiç bir şey okumamış olsalar, imam ile rüküda bulunmayı kaçırmayacak şekilde bir mikdar okurlar.

İmam (vitirde) kunut duasını unutup rüküa gittiği halde, cemaat ona uymamakla imam başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra tekrar rüküa gitmekle cemaat da ona uymuş olsalar cemaatin namazı bozulur.

Cemaatla kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna dikkat edip cemaatı uyarır. Safların en faziletlisi birinci saftır. Sonra sırası ile arkaya doğru fazilet azalarak gider. İmama yakın bulunmanın fazileti pek çoktur. 180- Cemaatten birinin saf arkasında yalnız başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında duracak bir yer bulamazsa, o zaman kerahet olmaz.

İmamı rüku halinde bulan kimse, imama uymak için ilk saflara gittiği takdirde rekatı kaçıracağından korkarsa, son safa geçerek imama uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına yalnızca bir yerde durup imama uymaz; rekat kaçırılacak olsa bile...

Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde bir perde, ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. Bu kerahiyet, kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçmek halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık yerlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde ve küçük mescidlerde ise, namaz kılanın mutlak surette önünden geçmekle kerahet meydana gelir.
İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat için de yeterlidir. Daha önce bu açıklanmıştı.

Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden geçildiği takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın bazı azaları arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen kimse günah işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir zaman namaz bozulmaz.
Bir görüşe göre, geçenin aşağı yarısı, namaz kılanın yukarı yarısına gelecek şekilde karşılaşma olsa yine kerahet olur; yerde namaz kılanın önünden ata binmiş bir kimsenin geçmiş olması gibi...

İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek gerekmez.

Bir imamın taşradaki akrabasını görmek için, bir zaruret veya dinlenmek için yılda bir hafta kadar imamlık hizmetini bırakması adete ve şeriata göre hakkıdır.

Bir özür bulunmadıkça cemaata devam etmelidir. Devam edilmemesini mubah kılacak özürler, teyemmümü mubah kılacak derecede olan hastalıklardır. Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör olmak, haksız yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve çamur bulunmak, soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur olduğu ve ayrıldığı zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa çıkma hazırlığı ile uğraşmak gibi sebeblerdir. Din ilimleri ile uğraşıp kitab yazmak, fıkıh öğrenip öğretmek de, bu özürlerden sayılır. Bununla beraber devamlı olarak, bu meşguliyet yüzünden, cemaatı terk etmek doğru değildir.

Yalnız gevşeklik ve tenbellik yüzünden cemaatı terk edip duran kimse, cezaya hak kazanır, şahidliği kabul edilmez. İmam bid'at ehlinden olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. Cemaata devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabına kavuşur.

(*) "Allah'ım! Sen selamsın ve selam sendendir. (Bütün noksanlıklardan berisin. Dünya ve ahiret selameti de ancak senin yardımınla olur. Sen mukaddessin), ey celal ve ikram sahibi olan (Rabbim! )..."

Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen,Namaz Zamanı

Bayram Namazı Nasıl Kılınır

Bayram sevinç günü demektir. Topluca kılınan bayram namazları; Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin güzel bir göstergesidir. Bayramlar Müslümanları birbirine yaklaştıran, dargınlıkları ortadan kaldıran, kardeşlik duygularını kuvvetlendiren önemli günlerdir. Bayramlar, Allah'ın mü'min kullarına birer ziyafet günleridir.

Bayram sabahı erkenden kalkmalı, yıkanıp temizlenmeli, en iyi ve temiz elbiseleri giyerek güzel kokular sürünmelidir.

Yılda iki dini bayramımız vardır:

1) Ramazan Bayramı.

2) Kurban Bayramı,

Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vaciptir. Bayram namazı iki rekattır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır, namazdan önce okunur.

Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rek'atında üç, ikinci rek'atında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara "Zevaid" tekbirleri denir.

Bayram Namazının Kılınışı Birinci Rek'at:

1) Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yer alır ve "Niyet ettim Allah rızası için Ramazan yada Kurban Bayramı namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet eder.

2) imam "Allahu Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırınca. Cemaat de"Allahu Ekber" diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.

3) Hem imam, hem de cemaat gizlice "Sübhaneke"yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:

Birinci Tekbir: imam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice"Allahu Ekber" diyerek (iftitah tekbirinde oldugu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.

ikinci Tekbir: ikinci defa "Allahu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide oldugu kadar durulur.

Üçüncü Tekbir: Sonra yine "Allahu Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

4) Bundan sonra imam, gizlice "Euzü Besmele", açıktan Fatiha ve bir sure okur .(Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler)

5) Rüku ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

Bayram Namazının Kılınışı İkinci Rek'at:

6) imam gizlice Besmele, açıktan da Fatiha ve bir sure okur. Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden

(birinci rek'atta oldugu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükua varılır,.sonra da secdeler yapılarak oturulur.

7) Oturuşta. İmam ve cemaat, Ettehiyyatü. Allahumme salli, Allahumme barik ve Rabbena atina... duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur. Kurban bayramı namazının kılınışı da bunun gibidir. Sadece niyeti değişiktir.

Toplum Barısı Açısından Bayramın Önemi

Bayram; Allah’ı bir, Peygamberi bir, Kitabı bir, aynı kıbleye yönelen, aynı heyecanı taşıyan Müslümanların sevinçlerini paylaştığı mukaddes bir gündür.

Mü'minler; Allah'ın emrini yerine getirmek maksadıyla, bir ay boyunca imsak vaktinden aksama kadar en tabii hakları olan yemeyi, içmeyi terk ederek insani adeta melekleştiren oruç ibadetinin manevi zevkini duyarlar.

"Düşmanla savaşın küçük cihat, nefisle savasın büyük cihat" olarak kabul edildiği bu mücadelede mü'minler büyük bir zafer kazanarak kulluk imtihanında gösterdikleri basarının sevincini taşırlar.

Çok mübarek bir gün olan bayramda, kutsal mekânlar olan camilerde topluca ibadet etmenin suruna eren Müslümanların arsa yükselen tekbir sesleri, kalbilerimizdeki imanın açık bir delili, yan yana gelerek. Omuz omuza vererek cemaat halinde kılınan bayram namazları Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin en güzel göstergesidir.
Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de:

"Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin..." (53) buyurarak bütün Müslümanların kardeş oldugunu bildirmiş, birbiri ile dargın olanlar varsa, bunların aralarının düzeltilmesini diğer Müslümanlara görev olarak vermiştir.

Müslümanların birlik ve beraberliği üzerine titreyen Sevgili Peygamberimiz de, din kardeşliğine gölge düşüren davranışlardan sakınmanın gereğine dikkatimizi çekerek söyle buyurmuştur:

"Bir müslümanın din kardeş ile üç günden fazla dargın durması helal olmaz." (54)

Dargınlığın uzun süre devam etmesinin, çok büyük bir günah oldugunu da su sözleri ile ifade etmiştir:

"Bir kimse Müslüman kardeşi ile bir sene küs durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girmiş olur." (55)

Müslümanların arasının açılmasına ve toplumda birlik ruhunun zayıflamasına sebep olan kin, haset ve düşmanlık duygularını kalplerimizden söküp atarak bunların yerine insan sevgisini ve kardeşlik duygularını yerleştirip, dargınlıklara son verdiğimiz takdirde, bayram iste o zaman gayesine ulaşmış olacaktır.

Dinimiz bütün Müslümanları tek bir vücut olarak kabul eder, insan vücudunun bir tarafında meydana gelen rahatsızlığı vücudun diğer kısımları hissettiği gibi, dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın karsılaştığı sıkıntıyı da diğer Müslümanların yüreklerinde hissetmesi gerekir. Bugün en çok muhtaç oldugumuz şey bu sura sahip olmaktır.

(53) Hucurat. 10

(54) Riyazü's-Salihiii, c.3, s.l70

(55) A.g.e., c.3, s. 170

Site Kaynak:Namaz Zamanı

20 Şubat 2015 Cuma

Teyemmüm Nedir? Nasıl Alınır?











Teyemmüm Nedir? Nasıl Alınır?




Sual: Teyemmümü gerektiren haller nelerdir?
CEVAP
Abdest almak veya gusletmek için, su bulunmazsa veya su olduğu halde kullanılması mümkün olmayan durumlarda, temiz toprak, kum, kireç ve taş gibi toprak cinsinden temiz bir şey ile Hanefi’de vakit girmeden önce de teyemmüm edilir. Diğer üç mezhepte, vakit girmeden önce caiz değildir.

Teyemmümü gerektiren başlıca haller şunlardır:
1- Abdest ve gusül için temiz su bulamamak (Şehirde her zaman su aramak farzdır.)
2- Su kullanmaya mani olan hastalık, su kullanınca soğuktan ölmek veya hasta olma tehlikesi.
3- Suyun yanında zarar verecek olan düşman veya yırtıcı, zehirli hayvan bulunmak.
4- Hapiste olup, su kullanamamak.
5- Ölümle tehdit edilmek.
6- Yolcu olup, yanında içme suyundan fazla su bulunmamak.
7- Kuyu olsa da, su çıkarma imkanı olmamak.

Sual: Teyemmümün farzı kaçtır?
CEVAP
Teyemmümün farzı üçtür:
1- Niyet etmek.
2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını mesh etmek.
3- Elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.
Teyemmümün farzı ikidir, diyenlere göre, ikinci ve üçüncü farz, bir farz olarak söylenir.

Sual:
Teyemmümün sünnetleri nelerdir?
CEVAP
Teyemmümün sünnetleri şunlardır:
1- Toprağa avucun içini koymak.
2- Avuçları toprak üzerinde ileri ve geri çekmek.
3- Avuçta toprak varsa, toprak kalmayıncaya kadar, iki eli, baş parmakları ile birbirine çarpmak.
4- Elleri toprağa koyarken parmakları açmak.
5- Besmele ile başlamak.
6- Önce yüzü, sonra kolları mesh etmek.
7- Abdest alır gibi, çabuk yapmak.
8- Misafir bir mil [1920 metre] içinde su bulunduğunu bilirse, araması farz, zan ederse sünnettir.
9- Önce sağ, sonra sol kolu mesh etmek.
10- Elleri, toprağa vurarak, kuvvetle koymak.
11- Kolları aşağıda anlatılan şekilde mesh etmek.
12- Parmakların arasını mesh etmek ve bunu yaparken yüzüğünü oynatmak.

Sual: Teyemmümde dikkat edilecek hususlar nelerdir?
CEVAP
Teyemmümde dikkat edilecek hususlar şunlardır:
1- Abdestsiz bir kimse talebesine göstermek için, teyemmüm ederse, bununla namaz kılamaz.

2-
Teyemmüm ile namaz kılabilmek için, yalnız teyemmüme niyet etmek yetişmez. Namaz için de niyet etmek gerekir.

3-
Bir topraktan birkaç kimse teyemmüm edebilir. Çünkü, teyemmüm edilen toprak ve benzerleri müstamel olmaz. Teyemmümden sonra elden, yüzden dökülen toz müstameldir.

4-
Şafii ve Hanbeli’de teyemmüm yalnız toprak ile yapılır. Diğer mezheplerde, toprak cinsinden olan her temiz şey ile, üzerinde bunların tozu olmasa bile, teyemmüm edilir. Yanıp kül olan veya sıcakta eriyebilen şeyler, toprak cinsinden değildir. O halde, ağaç, ot, tahta, demir, pirinç, yağlı boya sıvalı duvar, bakır, altın, cam ile teyemmüm edilemez. Kum ile olur. İnci, mercan ile olmaz. Kireç ve alçı ile yıkanmış mermer, çimento, sırsız fayans, sırsız porselen çanak çömlekle, çamur ile olur. Yalnız çamur varsa, suyu yarıdan az ise, bununla teyemmüm edilir.

5-
Bir teyemmüm ile çeşitli namaz kılmak caizdir.

6-
Misafir, iki kilometreden az uzakta su bulunacağını alametlerle veya akıllı, baliğ ve adil bir Müslümanın haber vermesi ile, çok zan ettiği zaman, her tarafa doğru iki yüz metre giderek veya birini göndererek araması farz olur. Çok zan etmezse, suyu araması lazım olmaz.

7-
Bir kimse, suyu sormadan teyemmüm edip, namaza dursa, sonra yanında bulunan adil bir şahıstan, su olduğunu haber alsa, abdest alıp, namazını iade eder.

8-
İki kilometreden uzakta su varken, teyemmüm ile namaz kılmak caizdir.

9-
Eşyası arasında su bulunduğunu unutan, şehir ve köyde değilse, teyemmüm ile namaz kılabilir.

10-
Suyun bittiğini sanan, namazdan sonra suyunu görse, teyemmüm ile kıldığı namazı iade eder.

11-
Çölde, yollarda içmek için konulan su varken, teyemmüm edilebilir.

12-
Cünüp, teyemmümden sonra, abdesti bozulsa, cünüp olmaz. Az su varsa, yalnız abdest alır.

13-
Cünüp kimsenin vücut yüzeyinin yarıdan fazlası yara veya çiçek, kızıl gibi ise teyemmüm eder. Derisinin çoğu sağlam ise ve yaralı kısımları ıslatmadan yıkaması mümkün ise, gusleder. Yaralı kısımları ıslatmadan yıkanamazsa yine teyemmüm eder.

Sual:
Teyemmüm nasıl yapılır?
CEVAP
1-
Önce cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyet edilir.

Teyemmüm ile namaz kılabilmek için, yalnız teyemmüme niyet etmek yetişmez. İbadet olan bir şeyi, mesela, cenaze namazı, secde-i tilavet yapmak için veya abdest için veya gusül için teyemmüm etmeye niyet gerekir.

Teyemmüme niyet ederken, abdest ile guslü ayırmaya lüzum yoktur. Abdest için niyet etmekle, cünüplükten de temiz olur. Cünüplükten temizlenmeye niyet edilen teyemmüm ile namaz kılınabilir. Abdest için ikinci teyemmüme lüzum yoktur.

2-
İki kolu dirseklerinden yukarı sıvalı olarak, iki elin içini temiz toprağa, taşa, toprak veya kireç sıvalı duvara sürüp, en az üç parmağı değmek üzere, iki avucu ile yüzünü bir kere mesh etmek, yani sığamak. Eli, yüzünün iğne ucu kadar yerine değmezse, teyemmüm yapılmış olmaz.

Yüzü tam mesh edebilmek için, avuçlar açık ve dört parmak birbirlerine yapışık ve iki elin ikişer uzun parmaklarının uçları birbirlerine değmiş olarak, avuç içleri saç kesimine koyup, çeneye doğru yavaşça indirilir. Parmaklar yatay vaziyette alnı, göz kapaklarını, burnun iki yanını ve dudakların üzerlerini ve çenenin yüz kısmını iyice sığamalıdır. Bu esnada avuç içleri de yanakları sığar.

3-
İki avucu tekrar toprağa sürüp, birbirine çarparak, tozu toprağı silkeledikten sonra, önce sol elin dört parmağı içi ile, sağ kolun alt yüzünü, parmak ucundan dirseğe doğru sığayıp sonra, kolun iç yüzünü, sol avuç içi ile, dirsekten avuca kadar sığamak ve sonra sol baş parmak içi ile, sağ baş parmak dışını sığamaktır. Yüzüğü çıkarmak gerekir. Sonra, yine böyle sağ el ile, sol kol sıvanır. El ayasını toprağa sürmek gerekir. Toprağın, tozun elde kalması lazım değildir.

Abdest ve gusül için teyemmüm aynıdır.

Sual:
Teyemmümü bozan şeyler nedir?
CEVAP
Teyemmümü gerektiren özür hali ortadan kalkınca, su bulununca, abdesti ve guslü bozan hallerde, teyemmüm de bozulur.

Sual: Su olup olmadığını sormadan namaz kılan, yanında su olduğunu görse namazını iade eder mi?
CEVAP
Yanında adil biri bulunduğu halde, su var mı diye ona sormadan teyemmüm edip namaza duran, sonra su olduğunu haber alsa, abdest alıp namazı iade eder.

Sual: Su kuyusu varken, suyu çıkaramayan, teyemmüm edip namaz kılsa, sonra suyu çıkarma imkanına kavuşsa namazı iade eder mi?
CEVAP
Kuyudan su çıkarmak için, kova, ip veya para ile su bulamayan kimse, teyemmüm eder ve su bulunca, namazı iade etmez.

Sual:
Salih bir tabibin yıkanmasını yasakladığı hasta, gusül için teyemmüm eder mi?
CEVAP
Evet eder.

Sual:
Teyemmüm bile edemeyen felçlinin namaz kılması gerekir mi?
CEVAP
Hizmetlerini yapan teyemmüm ettirir. Namazı ima ile kılar. Gerekirse iki namazı cem eder.

Sual:
İğne ucu kadar yere el değmezse teyemmüm sahih olur mu?
CEVAP
Bilirse sahih olmaz. Ama bilmeden daha çok yer kalsa teyemmüm sahih olur.

Sual:
Teyemmümde, şüphelenip birkaç defa sıvamak caiz mi?
CEVAP
Evet. Fakat vesvese etmemelidir.

Sual: Çok yaşlı ve hasta abdest aldırılınca çok yoruluyor. Yorulmaması için, teyemmüm etse caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual:
Kibrit kutusu kadar bir tuğla ile teyemmüm caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Tahta külü ile teyemmüm caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual:
Nöbetçi iken, mescitte yatıyorum. Sık sık dışarı çıkmam gerekiyor. Her defasında abdest almam gerekir mi?
CEVAP
Hayır. Sonraki girişlerde teyemmüm etmek iyi olur.

Sual:
Parmakları arızalı olup teyemmüm ederken el değmeyen yer kaldığını sanan ne yapar?
CEVAP
Şüphe edince başkasına yaptırır. Başkası yoksa yapabildiği kadar yapar.

Sual:
Sudan bir mil kadar uzaktakinin arabası olsa, yine teyemmüm edebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Teyemmüm ederek mest giyen, su ile abdest alırken mestlere meshetmesi caiz mi?
CEVAP
Teyemmümle mest giyen, su ile abdest alırken, mesh edemez. Ayaklarını da yıkaması gerekir.

Sual:
Gusledince, hastalık artacaksa ve iyileşme gecikecekse teyemmüm etmek caiz olur mu?
CEVAP
Hastanın, abdest almak veya gusletmek veya hareket etmek ile, hastalığının artacağı veya iyi olması uzayacağı, kendi tecrübesi ile veya uzman ve salih bir doktorun söylemesi ile anlaşılırsa, teyemmüm eder.

Sual:
Guslederken avret yerini başkalarının görmesi haram mıdır?
CEVAP
Evet. Gusletmek için, zaruret olunca erkek, erkekler arasında, kadın da, kadınlar arasında avret yerini açamaz. Gusül yerine teyemmüm eder. Çünkü bir emri yapmak, bir haram işlemeye sebep olursa, haramı işlememek için, o emir terk edilir, yapılmaz. Bir sünneti yapmak için, mekruh veya haram işlemek zorunda kalanın da sünneti terk etmesi lazım olur.

Sual:
Abdest almış olan kimse, teyemmüm etmiş olan imama uyabilir mi?
CEVAP
Abdest alan, teyemmüm etmiş olana; ayakta kılan, oturarak kılana uyabilir.

Sual:
Sağlamken kazaya kalmış namazları hasta iken teyemmüm edip kaza etmek caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir. İma ile kaza etmek de caizdir.

Sual: Su bulamadığı için teyemmüm eden cünüp kimsenin abdesti bozulsa cünüp mü olur?
CEVAP
Hayır, Hanefi’de cünüp olmaz. Maliki’de cünüp olur.

Sual: Kışın çok soğukta arazide, gusledince hastalanacağını bilen kimse ne yapar?
CEVAP
Gusledince, soğuktan ölmek veya hastalanmak tehlikesi varsa, gusül için teyemmüm eder ve su ile abdest alır. Şehirde olup hamam parası yoksa ve başka çare bulamazsa, yine gusül için teyemmüm eder ve su ile abdest alır.

Sual: Su yanında tehlike varsa, abdest veya gusül için teyemmüm edilir mi?
CEVAP
Su yanında düşman, yırtıcı veya zehirli hayvan, ateş veya nöbetçi varsa veya kendisi hapis ise veya (abdest alırsan seni öldürürüz, malını alırız) diye korkutulursa, teyemmüm ederek namazını kılar. Fakat bu sebepler kul tarafından olduğu için, gusül ve abdest alınca, bu namazları tekrar kılması gerekir. Vakti içinde kılmak mümkün olmazsa, vakti çıktıktan sonra da kılmak gerekir. (Redd-ül-muhtar)

Sual:
Alınan bir teyemmüm ile bu teyemmüm bozuluncaya kadar birkaç vakit namaz kılınabilir mi?
CEVAP
Hanefi’de, bir teyemmümle, dilediği kadar farz kılabilir. Yani teyemmüm bozulana kadar birkaç vaktin namazı ve istenildiği kadar kaza namazı kılınabilir. Diğer üç mezhepte, ancak vakit girdikten sonra teyemmüm edilir ve bir teyemmümle sadece vaktin farzı kılınır, aynı vakit içinde kaza namazı kılınsa yine her kaza için ayrı teyemmüm etmek gerekir, fakat tek teyemmümle istediği kadar nafile veya sünnet kılabilir. Sünnetleri kılarken kazaya da niyet edilince, her kaza için yeniden teyemmüm etmek gerekir. Yeni bir vakit girince de tekrar teyemmüm edilir.(Mizan-ül Kübra)

Sual: Vücudumun 3 yerinde, bacaklarımda ve yüzümde ağır derecede dikişler var. Bu yüzden gusül ve normal abdest alamıyorum. Dikişlere su değmesi yasak. Namazı kazaya bıraksam olur mu?
CEVAP
Namazları şer’i bir özür olmadan kazaya bırakmak haramdır. Yaraların üstünü kapatarak da yıkanma imkanı yoksa, teyemmüm edilip namazlar ima ile kılınır. Oturarak kılınma imkanı yoksa yatarak kılınır.

Sual: Vitir namazını gece yarısından sonra kılmaya niyetlenen kimse kalktığında cünüp olduğunu görse fakat suların kesik olması sebebiyle evde gusledecek kadar su bulunmasa teyemmüm edebilir mi?
CEVAP
Şehirde su bulamamak mazeret değildir, teyemmüm caiz olmaz. 2-3 litre su ile rahat gusledilir. Bu kadar su da bulunabilir. Yani memba suyu içme suyu bulunur. Komşudan istenebilir. Bunun gibi veya başka acil durumlar için tedbir almalı, evde su bulundurmalıdır. Su ve elektrik kesintisi şehirlerde her zaman olabilecek şeylerdir. Tedbirli olmalıdır.

Sual: Namaz vaktinin çıkacağından korkan kimse, su varken teyemmüm edebilir mi?
CEVAP
Su varken teyemmüm edilmez. Namazı kaçırsa da abdest alması gerekir. (Kuduri)

Sual: Ameliyat oldum, abdest alamıyorum. Teyemmüm topraktan başka hangi maddelerle yapılır?
CEVAP
Teyemmüm toprakla veya toprak cinsinden olan kum, kireç, alçı, taş, mermer, çimento, sırsız fayans, sırsız porselen, sırsız çanak çömlekle, tuğla yahut kiremitle olur. Kireçli, topraklı veya taşlı duvara elleri sürmekle de teyemmüm edilir. Hangisi kolaysa o yapılır.

Sual:
Bir toprak ile kaç defa teyemmüm edilebilir?
CEVAP
Bir topraktan birkaç kimse teyemmüm edebilir. Çünkü, teyemmüm edilen toprak ve kum ve benzerleri, müstamel olmaz. Yani o toprakla aylarca teyemmüm edebilir. Teyemmümden sonra, elden, yüzden dökülen toz müstameldir.

Sual: Diğer hak mezheplerimize göre teyemmümün hükümleri nasıldır?
CEVAP
Teyemmümde besmele çekmek Hanbeli’de vacip, diğer mezheplerde sünnettir. Hanefi’de teyemmüm toprak cinsinden olan kum, kireç, alçı mermer, çimento, sırsız fayans, sırsız porselen çanak çömlekle, tuğla ile olur. Kireçle badana edilmiş duvardan teyemmüm edilir. Toprak tozu olan eşyalarla da olur. Şafii’de teyemmüm yalnız toprakla yapılır.Hanbeli’de de yalnız toprakla olur. Fakat toprak, yanmamış, gasp edilmemiş ve tozlu olmalıdır. Maliki’de kum, ot, ağaç ve karla da olur.

Hanefi
’de, bir teyemmüm ile, dilediği kadar farz kılabilir. Diğer üç mezhepte, teyemmüm, namaz vaktinden önce alınmaz ve bir teyemmüm ile birden fazla farz kılınmaz.

Sual: Vücudu yaralı olan kimse, nasıl gusleder?
CEVAP
Vücut yüzeyinin yarıdan fazlası yara olan gusül için teyemmüm eder. Azı yaralı ise ve yaralı kısımları ıslatmadan yıkanması mümkün ise, su ile gusledip, yaraların üzerini mesh eder. Mesh zarar verirse, üzerine koyduğu bezi mesh eder.

Sual: Abdest uzuvlarının bir kısmı yaralı olan nasıl abdest alır?
CEVAP
Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı yerleri mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Abdest uzuvlarının yarıdan çoğu yaralı ise teyemmüm eder. Teyemmüm edenin, bazı yerleri yıkaması caiz değildir.

Sual: Elinde çatlak, yara veya egzama olan nasıl abdest alır ve gusleder?
CEVAP
Elindeki çatlak, yara veya egzamayı ıslatmak zarar verirse, eline eldiven takıp, eldiven ile abdest alabilirse, böyle abdest alması gerekir. Eldiven bulamazsa, ellerine su alamaz ve yüzünü, başını, ayaklarını suya sokamaz ise, teyemmüm eder. Yaralı kısımları ıslatmadan gusledemezse, yine teyemmüm eder.

Sual: İki eli çolak veya felçli olup kullanamayan nasıl taharet edip abdest alır?
CEVAP
Elleri çolak olan, taharetlenmez. Kollarını toprağa, yüzünü duvara sürüp teyemmüm eder.

Sual: Maliki mezhebinde farz olan muvalatı, abdest uzuvlarının kurumaması, diye tarif edenler var. Muvalat nedir?
CEVAP
Muvalat, her uzvu, birbiri arkasından ara vermeden, acele olarak yıkamaktır. Başka bir ifade ile, normal şartlar altında, bir önce yıkadığı uzuv kuruyacak kadar ara vermemektir.

Çok kısa zamanda yapılan bir iş, muvalata engel olmaz. Mesela, abdest alırken kapıdan biri girse, gelenin kim olduğuna bakılsa, muvalata mani olmaz. Musluktan su kesilse, kovadaki suyu almak veya bitişik odadaki musluğa gidip, o musluktan abdest almak, muvalatı engellemez. Sağ ayağı yıkadıktan sonra, kolayca giren bir çorabı hemen giyerek, öteki ayağı yıkamaya başlamak da muvalata mani olmaz. Yavaşça giyerse, normal şartlarda, bir uzuv kuruyacak kadar ara verilirse, muvalata mani olur. Abdest alırken çorabın birini veya ikisini çıkarmak muvalata mani olmaz.

Uzuvların kuruyup kurumaması mutlak ölçü değildir. Çünkü sıcak ve rüzgarlı havada, uzuvlar hemen kuruyabilir. Yahut soğuk ve rüzgarsız bir yerde, uzuvlar geç kuruyabilir. Uzuvlar kurumadı diye, başka bir iş yapmak muvalata mani olur. Hararetli vücutta, uzuv tez kuruyabilir. Demek ki, kuruyup kurumaması kesin ölçü değildir.

İbni Âbidin hazretleri de, Hanefi'ye göre muvalatı anlatırken, (Toprakla teyemmüm ederken de, su ile yıkamak olmadığı halde, normal şartlarda bir uzuv kuruyacak kadar ara vermek muvalata manidir) buyuruyor.

Sual: Teyemmüm ederken sadece niyet ettim teyemmüme desek bununla namaz kılınabilir mi? Mushafı tutup bir yere koymak niyetiyle teyemmüm etsek, bu teyemmümle namaz kılmamız caiz mi? Bir de hem teyemmüme, hem de cünüplükten temizlenmeye niyet etmek mi gerekir?
CEVAP
Sadece teyemmüme niyet etmekle namaz kılmak caiz olmadığı gibi, Mushafı tutmak için teyemmüm edilince de, bu teyemmümle namaz kılınmaz. İbadet olan başka bir şeyi, mesela, secde-i tilavet yapmaya veya abdest için teyemmüm etmeye niyet gerekir. Teyemmüme niyet ederken, abdest ile guslü ayırmaya gerek yoktur. Abdest için niyet etmekle, cünüplükten de temiz olur. Cünüplükten temizlenmeye niyet edilen teyemmüm ile namaz kılınır. Abdest için ikinci teyemmüme lüzum yoktur. (S. Ebediyye - Redd-ül-muhtar)

İmam Züfer'e göre, abdest de olduğu gibi, teyemmümde de niyet farz değildir. Teyemmüme niyet etmeden teyemmüm alıp namaz kılan kimse, imam-ı Züfer’e göre teyemmümünün sahih olduğunu, yani o kavle uyduğuna niyet ederse, kıldığı namaz sahih olur. İhtiyaç olmadan başka bir kaville amel edilmez.

Ev tozu ile teyemmüm olmaz
Sual
: Ev tozlu eşyaya, mesela yastığa teyemmüm caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir. Ancak kumaş, elbise, yastık gibi, teyemmüm caiz olmayan eşya üzerindeki, teyemmüm caiz olan toprak cinsi şeylerin tozu ile veya kül ile tozlanırsa veya silkildikleri zaman havaya böyle toz çıkarsa, bunlarla teyemmüm caizdir. Ev eşyası üzerinde bulunan organik tozlar böyle değildir. Ev tozu toprak tozu değildir, organik tozdur. Organik tozlarla teyemmüm olmaz. Toprak cinsinden olan her temiz şey ile, üzerinde bunların tozu olmasa bile, teyemmüm edilir.

Hanefi’de teyemmüm şunlarla olur:
1- Toprak ve kum ile,
2- Kireç ve alçı ile,
3- Taş ile, cilasız ve yıkanmış mermer ile,
4- Çimento, tuğla ve kiremit ile, [Bunların tozu ile],
5- Sırsız yani cilasız olmak şartı ile fayans, porselen çanak çömlek, testi ile,
6- Çamur ile, [Çamurun suyu yarıdan az ise, bununla teyemmüm edilir. Suyu çoksa, bir bez çamura sokulup, çıkarılıp rüzgarda kurutup, bu tozlu bezle teyemmüm edilir.]
7- Toprak kerpiçle, kerpiç duvar ile, Kireçle badana edilmiş duvar ile teyemmüm caizdir.

Teyemmüm caiz olmayan maddeler:
Yanıp kül olan veya sıcakta eriyen şeyler, toprak cinsinden değildir. Teyemmüm caiz olmayanlar:
1- Ağaç ile,
2- Ot, meyve ve sebze yaprakları ile,
3- Tahta ile,
4- Hasır ile,
5- Demir, pirinç, alüminyum bakır, altın gibi madenler ile,
6- Yağlı boya sıvalı duvar ile, naylon ile, plastik ile,
7- Cam ile teyemmüm edilemez.

Şafii ve Hanbeli mezheplerinde, teyemmüm yalnız toprakla ve tozlu kum ile olur. Maliki’de yer cinsinden olanlarla da olur. Mesela taş, kum, çamur, kireç, ağaç ve ot ile teyemmüm caizdir. Hatta altın, gümüş ve mücevher hariç, madenlerle de teyemmüm caizdir. Yanmış kiremitle caiz değildir.

Şafii, Hanbeli ve Maliki’de, teyemmüm ancak vakit girdikten sonra yapılır. Bir teyemmümle ancak bir vaktin farzı kılınır.

Kar ile teyemmüm etmek
Sual:
Buzlu kutup bölgesinde yaşayan kimse nasıl abdest alır? Çünkü su yoktur. Toprak da bulamaz ki teyemmüm etsin. Her yer buzla ve karla kaplıdır. Bu adam nasıl gusleder?
CEVAP
Bu adamın evi barkı yok mu? Namaz kılan biri, niye yanında teyemmüm edeceği çanak, çömlek, taş, mermer, tuğla gibi bir şey taşımıyor? Karların ve buzların üstünde ne iş yapıyor? Yemek yemiyor mu, su içmiyor mu? Böyle yerde nasıl yaşıyor ki? Önce siz buna cevap verin, sizin sualinizin cevabı kolaydır.

Bu ateistlerin sorusuna benziyor. Çünkü onlardan çok duyduk, kutuplarda nasıl namaz kılınır veya oruç nasıl tutulur diye.

İslamiyet cihanşümul [evrensel, üniversal] bir dindir. Her asra, her bölgeye, her iklime uygun emir ve yasakları vardır. Dinde, ölüm hariç, çaresiz hiç bir şey yoktur. Peygamber efendimiz, (Mezhepler rahmettir) buyurmuştur. Dört mezhebin birinde bir çıkış yolu bulunur. Dört mezhebin birinde de bulunmayan şey de zarurettir. Zaruret halinde de bir çok haramlar mubah hâle gelir. Yani namazı, abdesti tehir etmek günah olmaz.

Maliki mezhebinde kar ile, buz ile teyemmüm etmek de caizdir. İhtiyaç olunca Maliki mezhebi taklit edilir. Maliki mezhebini de taklit etme imkanı olmasaydı, herhangi bir sebeple teyemmüm de edemeyen, suya kavuşuncaya kadar abdesti veya guslü tehir ederdi.

Sual: Teyemmümü toprakla yapmak şart mıdır? Başka bir şeyle teyemmüm yapılmaz mı?
CEVAP
Kum, kireç ve taş gibi toprak cinsinden temiz bir şeyle, mesela kiremitle veya sırsız yani cilasız mermerle de yapılabilir.

Kül ile teyemmüm
Sual:
Kül ile teyemmüm yapmak caiz midir?
CEVAP
Hayır. Sadece taş külü müstesnadır. Mesela kireç, taş külüdür.(Redd-ül-muhtar)

Sual: Teyemmüm ederek namaza duran, namazdayken su görse ne yapması gerekir?
CEVAP
Suyu görünce, teyemmüm bâtıl olur. Hemen selam verip, namazdan çıkar. Vakit çıkmadan abdest alıp namazını baştan tekrar kılar.(Redd-ül-muhtar)

Sual: Sabah uyandığımda, suların gece yarısı kesilmiş olduğunu görsem, dışarısı da karanlık ve soğuksa teyemmüm edebilir miyim?
CEVAP
Hayır. Önceden böyle durumlar için tedbir alınmalıdır. Şehirde su bulamamak, özür olmaz. Komşudan da olsa, bir kova su alınabilir.

Az su ve teyemmüm
Sual:
Sadece abdest almaya veya vücudunun bir kısmını yıkamaya yetecek kadar suyu olan nasıl gusleder?
CEVAP
Bedeninin tamamını bir kere yıkayacak kadar suyu olmayan cünüp kimse, abdest ve gusül için, bir teyemmüm eder. Teyemmümden sonra, abdesti bozulursa, o su ile, sonra abdest alır. (S. Ebediyye)

Abdest ve teyemmüm
Sual:
Su az olup abdeste yetmezse nasıl abdest alırız?
CEVAP
Abdest uzuvlarını bir kere bile yıkamaya suyu yetmeyen kimse, herhangi bir yerden su bulma imkânı da yoksa, mevcut su ile bir yerini yıkamaz, teyemmüm eder. (Hindiyye)

Teyemmüm edebilir
Sual:
80 yaşındaki ninem, yalnız başına zor abdest alıyor, düşerim de bir yerim kırılır diye korkuyor. Acaba teyemmüm edebilir mi?
CEVAP
Düşme ihtimali varsa teyemmüm eder. Soğuk havada hastalanma ihtimali olan sağlam kimse de, soğuk suyla gusletmek yerine teyemmüm eder.

Sual: Teyemmüm namaz vakti girmeden önce alınsa sahih olur mu?
CEVAP
Evet, Hanefî’de sahihtir. Diğer üç mezhepte, vakit girmeden önce alınan teyemmüm, vakit çıkınca bozulmuş olur. Yeni vakit girince, namaz kılmak için yeniden teyemmüm almak gerekir. Mâlikî veya Şâfiî’yi gusül, abdest ve namazda taklit edenlerin de, buna dikkat etmesi gerekir.

Abdest ve teyemmüm
Sual:
Namaz kılma bakımından, teyemmümün abdestten farkları nelerdir?
CEVAP
Üç meselede teyemmüm, abdestten ayrılır:
1- Bir Müslüman abdest aldıktan sonra mürted olsa ve sonra tevbe etse, önce aldığı abdestle namaz kılabilir, fakat önce aldığı teyemmümle namaz kılamaz. Teyemmümde niyet şart olduğundan mürtedin niyeti geçersizdir. Ama abdestte niyet şart değildir.

2- Bir kimse, birine öğretmek maksadıyla abdest alsa, o abdestle namaz kılabilir, çünkü abdestte niyet şart değildir, fakat öğretmek amacıyla alınan teyemmümle namaz kılınmaz, çünkü teyemmümde niyet farzdır.

3- Bir gayrimüslim, abdest alıp sonra Müslüman olsa, onunla namaz kılabilir, fakat Müslüman olmadan önce aldığı teyemmümle kılması caiz olmaz, çünkü mürted gibi gayrimüslimin de niyeti geçerli olmadığı için, teyemmümü de geçerli olmaz. Abdestte ise niyet farz değildir.(Nimet-i İslam)

Cenaze namazı için teyemmüm
Sual:
Cenaze namazı kılmak niyetiyle teyemmüm etmiş olan bir kimse, bu teyemmümle farz namaz kılabilir mi?
CEVAP
Evet, kılabilir. (Hindiyye)

Eli kesikse
Sual: Eli kesik kimse namazı nasıl kılar?
CEVAP
Bazı âlimlere göre, eli kesik kimsenin namaz kılması gerekmezse de, İmam-ı Ebu Yusuf'a göre o kimsenin îmâ ile namaz kılması lâzımdır.(Halebi)

Eli kesik olup, su kullanamayan, teyemmüm eder. Yüzünü, kollarını toprağa, duvara sürer. Elleri ve ayakları kesik olanın yüzü de yara ise, namazı abdestsiz îmâ ile kılar.

Teyemmüm eden imam
Sual: Özründen dolayı teyemmüm eden imam, cenaze namazında, abdest almış cemaate imam olabilir mi?
CEVAP
Evet, teyemmüm etmiş imam, diğer namazlarda olduğu gibi, cenaze namazında da, abdest almış olanlara imam olabilir. (Fetava-i Hindiyye)

Teyemmümde niyet
Sual: Cenaze namazı kılmak veya tilâvet secdesi yapmak için teyemmüm etmiş olan bir kimse, bu niyetle aldığı teyemmümle farz namaz da kılabilir mi?
CEVAP
Evet, kılabilir. (Fetava-yı Hindiyye)

Su varken teyemmüm
Sual:
Cuma, bayram ve cenaze namazına yetişebilmek için su varken teyemmüm etmek caiz olur mu?
CEVAP
Abdestsiz veya cünüp kimse, cenaze ve bayram namazlarını kaçırmamak için, su varken bile, teyemmüm edebilir. Cuma namazını ve beş vakit namazdan herhangi birinin vaktini kaçırmak korkusu olsa, su varken, teyemmüm edemez.

Vakit çıkacaksa
Sual:
Çobanlık yapıyorum. Dağın neresinde su olduğunu biliyorum. Bir kilometre mesafede su var. Ancak oraya gidene kadar, namaz vakti çıkar. Bu durumda teyemmüm ederek namaz kılabilir miyim?
CEVAP
Vakit çıkacaksa, teyemmümle kılınır. Vakit çıkmayacaksa kılınmaz. Çünkü İslam Ahlakı kitabında, (Suyun bulunduğu yer, bir milden uzaksa, teyemmüm caizdir. Bir milden yakınsa ve vakit geçmeyecekse, teyemmüm etmek caiz değildir) deniyor. Bir kilometre bir milden azdır. Vakit de çıkacağı için teyemmüm caiz oluyor.

Teyemmümde niyet farzdır
Sual: (Teyemmüm etmeye niyet ettim) denilerek yapılan teyemmümle veya (Camiye girmek, Kur'ana el sürmek, ezan ve ikamet okumak) niyetiyle yapılan teyemmümle namaz kılınabilir mi?
CEVAP
Hayır, hiçbiriyle namaz kılınmaz. Ancak abdest için, gusül için, namaz veya cenaze namazı kılmak için yahut secde-i tilavet yapmak için niyet ederek yapılan teyemmümle namaz kılınır. (Dürer)

Teyemmüme niyet ederken, abdestle guslü ayırmak gerekmez. Abdest için niyet eden, cünüplükten de temizlenmiş olur. Cünüplükten temizlenmeye niyet edilen teyemmümle namaz kılınır. Abdest için ikinci teyemmüm gerekmez. (Redd-ül-muhtar)

Teyemmüme niyet ederken
Sual: Tam İlmihâl'de, (Teyemmüme niyet ederken, abdestle guslü ayırmak gerekmez. Abdest için niyet etmekle, cünüplükten de temiz olur. Gusül için niyet edilen teyemmümle namaz kılınabilir. Abdest için ikinci teyemmüme lüzum yoktur) denirken, Namaz Kitabı’nda, (Teyemmüme niyet ederken, abdestle guslü ayırmak gerekir. Cünüplükten temizlenmeye niyet edilen teyemmümle namaz kılınamaz. Abdest için ikinci teyemmüm gerekir) deniyor. Bu, farklı bir kavil midir?
CEVAP
Evet, farklı bir kavildir. Tam İlmihâl’deki kavil esas alınmalıdır. Namaz Kitabı’ndaki kavle de uyulursa daha iyi olur.

Gusle veya abdeste niyet etmeden, sadece teyemmüme niyet edilirse, bu teyemmümle namaz kılınamaz. Gusle veya abdeste niyet ederek teyemmüm alınmalıdır. (İslam Ahlakı)

İslam’ın Şartları

İslam’ın Şartları

1- Kelime-i şehadet getirmek
[Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü] demek. Manası şudur:
(Ben şehadet ederim ki, [Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki] Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.) [Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek demektir.]

2- Namaz kılmak
Akıl baliğ olmuş yani ergenliğe girmiş akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak çok önemli bir farzdır. Namaz dinin direğidir. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Kılmayanın imanla ölmesi çok zordur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Namaz kılan kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.)[Taberani]

3- Zekât vermek
Nisap miktarı yani borçlarını düştükten sonra alacaklarıyla beraber elinde 96 gram değerde, para veya ticaret malı olanın kırkta birini zekât vermesi farzdır. Meyve ve tarla mahsulünün de onda birini fakire vermek farzdır. Bu onda bir zekâta da uşur denir.
(Zekât vermeyene Allahü teâlâ lanet eder.) [Nesai]

4- Oruç tutmak
Ramazan ayında, bir ay oruç tutmak farzdır. Tutmamak büyük günahtır.

5- Hac etmek
Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeye yetişecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, Kâbe-i şerifi tavaf etmesi ve Arafat’ta durması farzdır.

İnandım demek yeter mi?
Sual:
Hadis-i şeriflerde Kelime-i şehadeti getiren Müslüman olur deniyor. Bir kimse, inanmadan kelime-i şehadet söylese veya inansa, ancak Amentü’deki esaslara inanmasa yine Müslüman mıdır?
CEVAP
İman tarif edilirken, dil ile ikrar kalb ile tasdik deniyor. Kalb ile tasdik etmedikçe Müslüman olamaz.

Kelime-i şehadet, Allahü teâlânın var ve bir olduğuna, Ondan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Allah Resulü ve son Peygamberi olduğuna ve bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek demektir. Yoksa, tarihi bir olayı anlatır gibi, öyle bir Peygamber vardır demek değildir. Ben O yüce Peygambere ve bildirdiklerinin hepsine iman ettim, hepsini beğendim, hepsi doğrudur, yanlış olma ihtimali yoktur diye kesin inanmak demektir. Dolayısıyla, Amentü’deki bütün esaslara inanması gerekir. İnanmadıkça, hatta inanıp da beğenmezse yine Müslüman olamaz. İmanın şartlarının birini kabul etmeyen veya dindeki meşhur bir farzı, bir sünneti veya bir haramı kabul etmeyen, beğenmeyen de Müslüman olamaz. İslamiyet’i bir bütün olarak kabul etmesi ve beğenmesi gerekir.

Hadis-i şerifler, İslam âlimlerinin açıklaması olmadan okunup anlamaya çalışılırsa tehlikeli olur, insanı küfre kadar götürür. Mesela aşağıdaki hadis-i şerifi, yukarıdaki açıklamalar dahilinde anlamak gerekir:
(Rab olarak Allahü teâlâya, din olarak İslâm'a, [son] Resul olarak Muhammed aleyhisselama [Onun bildirdiklerinin hepsine] inanıp razı olan, beğenen kimse [Müslüman’dır ve bu imanla ölürse]Cenneti hak eder.) [Müslim, Nesai]

İnanmak, sevmek ve beğenmek
Sual:
Bir kimse, Amentü’deki imanın şartlarına inansa ve dille de söylese, ama bazı Müslümanları sevmese, bazı gayrimüslimleri sevse veya dinin emirlerinden bazılarını, kabul etmekle beraber beğenmese, imanına zararı olur mu?
CEVAP
Bunları yapan kimse, Müslümansa kâfir olur. Mesela, (Kapanmanın Allah'ın emri olduğunu biliyorum, ama bu hüküm eski asırlar için geçerliydi, günümüzde tesettüre gerek yok) demek veya(Hristiyanların kâfir olması, o zamana aittir, günümüzdekiler kâfir değildir) demek yahut (Hazret-i Osman’ı sevmem, ama Ebu Leheb kâfir de olsa, Peygamber efendimizin amcası olduğu için onu severim)demek küfürdür, çünkü imanın esası, temeli Allah'ın dostlarını [Müslümanları] sevmek ve düşmanlarını [kâfirleri] sevmemektir. Çünkü Peygamber efendimiz, (İmanın temeli, Allah’ın dostlarını sevmek ve Onun düşmanlarını sevmemektir) buyuruyor. (İ. Ahmed)

Hadis-i şerifte bildirilenin aksini yapan yani, Ebu Leheb’i seven, Hazret-i Osman’ı sevmeyen, imanın temelini dinamitlemiş ve İslâm binasını yıkmış olur.

Allahü teâlâ, dinimizde eksiklik bırakmadığını, Kur'an-ı kerimdeki hükümlerin Kıyamete kadar devam edeceğini bildirirken, (Tesettür, eski insanlar içindi) ve (Eski Hristiyanlar kâfirdi, şimdikiler Müslümandır) demek, Allah'ın emrini beğenmemek olur. Bu ise küfürdür.

Peygamberler üstündür
Sual: Din kitaplarında, meleklere iman anlatılırken, peygamberlerden önce bildiriliyor. Bu, meleklerin peygamberlerden üstün olduğunu göstermez mi?
CEVAP
Hayır, göstermez. Melekler, her canlıdan önce yaratıldığı için, önce meleklere iman edilmesi bildirildi. Kitaplara iman da, peygamberlerden önce bildiriliyor. Kur’an-ı kerimde de, inanılacak şeylerin ismi, bu sırayladır. (Herkese Lazım Olan İman)

Peygamberler, meleklerden üstündür. İslamiyet’e uyan Müslüman, yükselir, meleklerden üstün olur. Nefsine ve kötü arkadaşa uyarak, İslamiyet’ten uzaklaşan, alçalır, hayvanlardan daha aşağı olur. (İslam Ahlakı)

Aşağıdaki âyet-i kerimede de, melekler, kitaplardan ve peygamberlerden önce bildirilmiştir.
(Asıl iyilik, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak…) [Bekara 177]

İmanın Şartları

İmanın şartları şunlardır:
1- Allah’a inanmak
Allahü teâlâ, vacib-ül-vücud [varlığı lazım olan] ve hakiki mabud ve bütün varlıkların yaratıcısıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allahü teâlâ zamandan, mekandan münezzehtir. Hiçbir şeye benzemez.

Allahü teâlânın, sıfat-ı zatiyyesi altıdır:
Vücud,
Kıdem
,
Beka
,
Vahdaniyyet
,
Muhalefet-ün lil-havadis
,
Kıyam bi-nefsihi.


[Vücud var olmak, Kıdem varlığının öncesi olmamak, Beka varlığı sonsuz olmak, hiç yok olmamak, Vahdaniyyet ortağı, benzeri olmamak, Muhalefet-ün lil-havadis hiçbir şeyinde, hiçbir mahluka, hiçbir bakımdan benzememek, Kıyam bi-nefsihi varlığı kendinden olmak, hep var olması için, hiçbir şeye muhtaç olmamaktır.]

Sıfat-ı sübutiyyesi de sekizdir:
Hayat,
İlm
,
Sem'
,
Basar
,
Kudret
,
İrade
,
Kelam
,
Tekvin.

[Hayat diri olmak, ilm bilmek, sem' işitmek, basar görmek, kudretgücü yetmek, irade istemek, kelam söylemek, tekvin yaratmaktır.] Bu sıfatları da kadimdir.

2- Meleklere inanmak
Melekler, hayat sahibi, diri, nurani yaratıklar olup, akıl sahibidir. Allahü tâlânın sevgili ve kıymetli kullarıdır, ortakları ve kızları değildir. Allahü teâlânın emirlerine itaat ederler, isyan etmezler. Günah işlemezler. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan başka işleri yoktur. Erkek ve dişi değildir. Evlenmezler, doğurmazlar, çoğalmazlar, çocukları olmaz, yiyip içmezler. Meleklerin kanatları var, ama, nasıl olduğunu bilemeyiz.

Her insanın bütün işlerini yazan meleklere, Kiramen katibin denir. Sual meleklerine Münker ve Nekir denir. Meleklerin en üstünleri şunlardır: Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail.

3- Kitaplara inanmak
Allahü teâlânın gönderdiği kitaplar çoktur. Din kitaplarımızda bildirilen ise, 104 kitaptır. Bunlardan 100’ü küçük kitaptır. Bu küçük kitaplarasuhuf denir.

100 suhuf şu Peygamberlere inmiştir:
10 suhufu, Âdem aleyhisselama,
50 suhufu, Şit aleyhisselama,
30 suhufu, İdris aleyhisselama,
10 suhufu, İbrahim aleyhisselama.

Dört büyük kitap ise şu Peygamberlere inmiştir:
Tevrat, Musa aleyhisselama,
Zebur, Davud aleyhisselama,
İncil, İsa aleyhisselama,
Kur'an-ı kerim, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama.

4- Peygamberlere inanmak
Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam ve sonuncusu, bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu ikisinin arasında, çok Peygamber gelmiş ve geçmiştir. Sayıları belli değildir. 124 binden çok oldukları meşhurdur.

Peygamberlere iman etmek, aralarında hiçbir fark görmeyerek, hepsinin Allahü teâlâ tarafından seçilmiş sadık, doğru sözlü olduklarına inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan kimse, hiçbirine inanmamış olur.

Âdem aleyhisselamdan, son Peygamber Muhammed aleyhisselama kadar bütün Peygamberler, hep aynı imanı bildirmiş, ümmetlerinden aynı şeylere iman etmelerini istemişlerdir. Yahudiler, Musa aleyhisselama inanıp, İsa aleyhisselama ve Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Hristiyanlar, İsa aleyhisselama inanıp, Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Müslümanlar ise, bütün Peygamberlere inanırlar yani kabul ederler.

Peygamberlerin sıfatları şunlardır:
Emanet [emindir],
Sıdk [her işi doğrudur, yalan söylemez],
Tebliğ [Dini eksiksiz bildirir],
Adalet [her işte hakkı gözetir],
İsmet [günah işlemez],
Fetanet [çok akıllı, anlayışlı, zeki],
Emnül-azl [peygamberlikten azledilmez yani peygamberlik ellerinden alınmaz.]

Allahü teâlâ, ilk insan ve ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselamdan beri, her bin senede din sahibi yeni bir Resul vasıtası ile, insanlara dinler göndermiştir. Bunlar aracılığı ile, insanların dünyada rahat ve huzur içinde yaşamaları ve ahirette de sonsuz saadete kavuşmaları yolunu bildirmiştir. Kendileri ile yeni bir din gönderilen Peygamberlere(Resul) denir. Resullerin büyüklerine (Ülülazm) Peygamberler denir. Bunlar, Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammedaleyhimüssalatü vesselamdır. Yeni bir din getirmeyip, insanları, daha önceki dine davet eden Peygambere Nebi denir.

Peygamber efendimizden sonra, hiç Peygamber gelmeyecektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]

5- Ahiret gününe inanmak
Herkes öldükten sonra dirilecek, hesaptan sonra Cennet veya Cehenneme gidecektir. Cennet ve Cehennem şimdi vardır. İkisi de sonsuzdur. Müslümanlar Cennette ebedi, kâfirler de Cehennemde ebedi kalacaklardır.

Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi. Fakat, Peygamber efendimiz kıyametin birçok alametlerini ve başlangıçlarını haber verdi:

Hazret-i Mehdi gelecek, İsa aleyhisselam gökten inecek, Deccal çıkacak. Yecüc Mecüc denilen kimseler her yeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler olacak. Din bilgileri unutulacak, kötülük çoğalacaktır.

6- Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak
İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zararın hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.
Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile, insanların ve diğer mahlukatın yapacağı işleri bilmesi ve dilemesidir. Bunun yaratılmasına kaza, ikisine birden kaza ve kader denir.

Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara İrade-i cüziyye vermiştir. İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükafatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez.